17 Şubat 2012 Cuma

İNCİR DOLMA


Değişik tatlar arayanlar işte size lezzetli bir incir dolma...
Sevgili görümcem Rukiye Aydın Kuşadası'nda olunca incirimi, zeytinimi, zeytin yağımı gönderiyor sağolsun. Buradan kendisine tekrar teşekkür ediyorum.

İNCİR DOLMA
15 adet kuru incir
yarım su bardağı pirinç
bir kahve fincanı iri dövülmüş ceviz
bir su bardağı su
bir kahve fincanı kuru üzüm
bir buçuk su bardağı şeker
yarım portakal kabuğu rendesi
yarım tatlı kaşığı tarçın

HAZIRLANIŞI
Kuru incirleri sıcak suda 15dk. bekletelin. Diğer yandan pirincimizi nişastası gidene kadar yıkayıp bir su bardağı su ile pişirelim. Daha sonra pişen pirincimize kuru üzüm ,şeker, tarçın,portakal kabuğu rendesi,ceviz ilave edipi karıştıralım.Bir su bardağı şeker ile bir buçuk su bardağı suyu ocağımıza yerleştirip altını yakalım. Bu arada incirlerin içini pirinçli harçla doldurup kaynamakta olan şerbetimizin  içine dizelim. şerbet koyulaşınca tatlımız hazırdır.Afiyet olsun...

6 Şubat 2012 Pazartesi

TAVUK DOLMA

Uzun zamandan beri yemek tarifi vermediğimi fark ettim. Size çoğu kişinin bildiği bir tarif vericem. Yanlız bir farkı var . Bu tarif Mihriban usulü...Tavuk dolmanın tarifini bir çok kişiden dinledim . En sonunda tüm tecrübeleri değerlendirerek ağzımıza layık bir lezzet çıktı ortaya.

MALZEMELER
1 orta boy bütün tavuk
1 su bardağı pirinç
1 orta boy soğan
1 paket fırın poşetli tavuk çeşni
Karabiber
Yenibahar
Nane Tuz
1 su bardağı su
Pamuk iplik, iğne

HAZIRLANIŞI
Soğanımızı doğrayıp hafif kavuruyoruz. Pirincimizi ekleyip bir müddet daha kavurduktan sonra bir su bardağı su ile kabartıyoruz. Karabiber, yenibahar,nane ,tuz ekleyip kapağını kapatıp demlenmeye bırakıyoruz.
Tavuğumuzun iç organlarını temizleyip, demlenmiş olan iç pilavımızı dolduruyoruz. Daha sonra küçük bir cerrahi operasyonla tavuğumuzun yırtık olan yerlerini itinayla dikiyoruz.Bu noktada maharetinizi konuşturmanız lazım.:))Bende biraz pisikopatlık olduğu için bu kısma bayılıyorum :))
Daha sonra çeşniyi tavuğumuzun her tarafına bulayıp fırın poşetine yerleştiriyoruz. Fırın poşetini üç dört yerinden iğneyle delmeyi unutmayın. 200 derecede bir saat fırınladıktan sonra afiyetle yiyebilirsiniz.


13 Ocak 2012 Cuma

ELİMİZ YANDI

Çok can sıkıcı bir durum. Bir çok bebeğin başına gelen bize de geldi. Kurban bayramı dolayısıyla kayınvalideme gitmiştik. Benim zıpırım tutunup kalkmak için sobayı tercih edince olanlar oldu. Eli feci şekilde yandı.Hemen özel bir hastaneye acile gittik. Pansuman yapıldı fakat plastik cerrahın görmesi gerektiği söylenince dünya başımıza yıkıldı.
 Bu durumun bayram günü olması bizi telaşlandırdı. Hemen evimize geri döndük. Yine özel bir hastaneye başvurduk. Plastik cerrahları olmadığı için devlet hastanesine yönlendirdiler. Allah devletimize zeval vermesin. Doktor bey bayram olmasına rağmen bir buçuk saat sonra hastaneye ulaştı.
 Baktı inceledi. Yirmi gün pansuman yapıldı. Çok şükür ki deri yenilendi. Şuan gayet iyi durumda. Günde iki kez masaj yapıyoruz. Allah kimsenin evladına böyle acılar göstermesin. Bu küçücük insan yavrusunun, boyunu aşan acısını tarif etmem mümkün değil. İlk yandığında hastaneye gidene kadar kucağımda iki kez bayıldı.
 Ama halen yaramazlıklarımızdan, keşiflerimizden, olur olmadık yerlere girip çıkmadan vazgeçemiyoruz.Biz bu işlerden vazgeçemiyoruz. Yukarıdaki resimde damacana kutusunun içine girmi oturmuş. Banyodaki kovanın içine, yada sepetin içine daha olmadı portmantoya, giyisi dolabına artık aklına neresi gelirse...
 Bebekleri Allah koruyor diyorlarya gerçekten öyle. Abisi de yakaladığı yerde resimlerini çekiyor...

 Allah'ım tüm bebekleri ve çocuklarımızı sana emanet ediyorum....Sevgiler...Mihriban...




13 Ekim 2011 Perşembe

YARAMAZ BEBEĞİM İŞ BAŞINDA


Merhaba arkadaşlar, tam bir seneyi devirdikten sonra ancak yazma fırsatım olmuş,diyeceğim ama bahane olduğu çok belli.Belkide oğluşumla daha fazla vakit geçirmek istemiş olabilirim.


 Resimlerde görmüş olduğunuz yaramaz artık bir yaşını devirdi. Bitmek bilmez enerjisiyle, akla hayale gelmeyen yaramazlık yöntemleriyle o annesinin bir tanesi...
En sevdiklerinden biri bulaşık makinesi, bir diğeri ise patates soğan çekmecesi. İçindekileri çıkarıp bir güzel kuruluyor çekmeceye...






 İşte günlerimiz böyle geçiyor...
Alperen dağıtıyor ben topluyorum, alperen dağıtıyor ben topluyorum ve yine o dağıtıyor ben topluyorum. En  
hareketli ve hızlı zamanı ve inanın ben bebeğimin hızına yetişmekte zorlanıyorum.Çoğu anne ne demek istediğimi anlamıştır zaten. Fakat ben bu durumdan şikayetçi gibi gözüksemde değilim aslında.
Canlarım benim Bilal'im ve Alperen'im iyiki varsınız....



29 Ağustos 2010 Pazar

HOŞGELDİN ALPEREN

Merhaba sevgili arkadaşlarım,
Uzun bir ara vermek zorunda kaldım.Sebebi küçük bir melek...Dokuz aydır yolunu beklediğimiz, bebeğimiz dünyaya geldi.İki çocuklu bir anne olarak sorumluluklar arttı. Bilal'im on yaşında dördüncü sınıf öğrencisi kocaman bir abi oldu artık. Tabi O'nun da dünyası değişti. Çok vefakar bir abi olucağına inancım sonsuz. Kardeşine karşı sevgisi görülmeye değer. 19.08.2010 Perşembe günüaramıza katılan bebeğimize Alperen ismini verdik. Bebeğim ve ben sağlıklı ve iyiyiz. Yüce Rabbim hepimizin evlatlarına sağlık, mutluluk, huzur, vatanına milletine hayırlı evlat, Rabbimize layık kul, Efendimize layık ümmet olmayı nasip etsin. Bahtları açık olsun.
Bundan böyle çok fazla uğrayacağımı sanmıyorum. Ama küçük kaçamaklar yapmaya çalışıcam. Varlığınız beni mutlu ediyor arkadaşlar. Kendinize iyi bakın. Hoşçakalın.
Sevgiler....Mihriban....

25 Temmuz 2010 Pazar

ÇEŞM-İ BÜLBÜL ÇALIŞMALARI

Sevgili arkadaşlarım,
Daha önce yaptığım çeşm-i bülbülleri sizlerle paylaşmak istedim. Belki yapmak isteyenlere fikir olur.
                                                           Sevgiler...Mihriban...

8 Temmuz 2010 Perşembe

MİRAÇ, AKLIN BİTTİĞİ İMANIN BAŞLADIĞI YERDİR.

MİRAÇ NE DEMEKTİR, BU GECENİN ÖNEMİ NEDİR?

Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir.
Mutezile fırkası, Resulullah efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr etmiştir. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allahü teâlânın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.
Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık) âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık olur. (Bahr)
Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
Peygamber efendimiz miracını özetle şöyle anlatıyor:
Verilen Burak’a binip Beyt-ül-Makdis’e geldim. Onu, önceki Peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra Mescide girip orada iki rekât namaz kılıp çıktım. Cebrail bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, yaratılışa uygun olanı seçtin, dedi. Sonra bizi birinci semaya çıkardı. Gök kapısında, sen kimsin diye bir ses geldi. Ben Cebrail’im dedi. Yanındaki kim dendi. Muhammed aleyhisselam dedi. O, Peygamber olarak gönderildi mi dendi. Cebrail, evet dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem ile karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti. 2. semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa ve Yahya ile karşılaştım. Onlar da bana, merhaba diyerek dua ettiler. 3. semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u gördüm. O da dua etti. 4. semaya çıktık. Aynı konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da dua etti. 5. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun’u gördüm. O da dua etti. 6. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa’yı gördüm. Merhaba diyerek dua etti. 7. semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-mamura dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da dua etti. Beyt-ül-Mamur’u gördüm. Sonra Cebrail beni Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Allah, günde elli vakit namaz farz kıldı. Hazret-i Musa’nın yanına gelip anlattım. (Rabbinden azaltmasını iste! Ümmetin buna güç yetiremez. Tecrübem var) dedi. Birkaç defa Rabbimle görüşmeye devam ettim. Nihayet Rabbim buyurdu ki: (Beş vakit namazı farz kıldım. Her vakit için on sevab vardır. Böylece elli vakit namaz olur.) [Müslim]

http://www.dinimizislam.com/